Şerif Karakurt
‘On bir ayın sultanı’ olarak zihinlerimizde yer edinen Ramazan ayı, aynı zamanda Peygamber Efendimizin bildirdiğine göre ‘’gökyüzü kapılarının açıldığı, cehennem kapılarının kapatıldığı ve şeytanların da zincire vurulduğu’’1 bir aydır.
Ramazan ayı, en kıymetli, en faziletli, müminlere en çok sevap kazandıran ve ahirete manevi mahsuller yetiştiren bir aydır.
‘’(O sayılı günler) Ramazan ayıdır ki, insanlara doğru yolu göstermek ve hidayet ile furkandan (hak ile batılı ayıran hükümlerden) apaçık deliller olmak üzere, Kur’an onda indirilmiştir. Öyle ise içinizden kim o aya erişirse, artık onda oruç tutsun.’’2
Bakara Suresi’nde okuduğumuz bu ayet, Kur’an’ın Ramazan Ayı’nda indirildiğini apaçık bir şekilde ortaya koymaktadır. Ramazan ayı bu şerefle şereflenmiş ve diğer aylardan daha üstün bir mevki kazanmıştır. Cenab-ı Hak da bu ayı manevi bir bayram ilan etmiş ve bu aya yetişenlerin oruç tutmalarını emretmiştir.
RAMAZAN AYI VE ORUÇ
En başta da belirttiğimiz gibi, Ramazan-ı Şerif, Kur’an ayı olmasının yanında aynı zamanda oruç ayıdır.
Üstad Bediüzzaman, konumuz ile alakalı olarak telif ettiği Ramazan Risalesi’nde bu aydaki orucun çok hikmetlerinin olduğunu söyler. Biz de makam münasebetiyle o hikmetlerden bazılarını burada kısaca zikredeceğiz:
ORUCUN CENAB-I HAKK’IN NİMETLERİNE ŞÜKRETMEYİ ÖĞRETMESİ
Cenab-ı Hak hadsiz nimetlerini yeryüzünde beşer için neşretmiştir. Bu nimetlere mukabil fiyat olarak şükür istemektedir. Bu şükür ise, Allah’a teşekkür etmek; o nimetleri doğrudan doğruya O’ndan bilmek, o nimetlerin kıymetini takdir etmek ve o nimetlere kendi ihtiyacını hissetmekle olur. İşte Ramazan-ı Şerif’teki oruç, hakiki, halis ve azametli bir şükrün anahtarıdır.
ORUCUN FAKİR VE AÇ İNSANLARA YARDIM VE ŞEFKATİ ÖĞRETMESİ
İnsanlar, ekonomik durum ve geçim cihetiyle birbirlerinden farklı bir şekilde yaratılmışlardır. Cenab-ı Hak bu farklılığa binaen, zenginleri fakirlerin yardımına koşmaya davet etmiştir.
Zenginler ise, fakirlerin acınacak hallerini ve açlıklarını ancak oruçtaki açlıkla tam hissedebilirler ve onların yardımına koşabilirler.
ORUCUN İNSANI GÜZEL AHLAKLA SÜSLEMESİ
İnsanın hiçbir şeye malik olmayan nefsi, bazen mahiyetindeki aczini ve fakrını unutabilir. Gaflet ile kusurunu görmeyerek; kendini ölümsüz zannederek her lezzetli ve menfaatli şeye bağlanır. Şiddetli bir hırs ve açgözlülük ile dünyaya atılır.
Ramazan’daki oruç ise, en gafil ve inatçılara dahi aczini ve fakrını ihsas ettirir.
Açlık vasıtasıyla midesindeki ihtiyacı anlar, ne derece merhamet ve şefkate muhtaç olduğunu hisseder. Nefsin firavunluğunu bırakıp, tam biz acizlik içinde Rabbinin dergâhına sığınır ve manevi bir şükür ile onun rahmet kapısını çalar.
ORUCUN SAADETLİ BİR AHİRET HAYATINI NETİCE VERMESİ
Bilindiği üzere, dünya ahiretin tarlasıdır ve insanlar bu dünyaya bir ticaret ve memuriyet için gönderilmişlerdir. Ticaretlerini yapıp, vazifelerini tamamladıktan sonra da yine, kendilerini gönderen Rablerine geri döneceklerdir.
Peygamber Efendimizin (asm) bildirdiğine göre; Kur’an-ı Hakîm’in her harfinin on sevabı vardır ve on cennet meyvesini insana kazandırır. Ramazan ayında ise; her harfin on değil bin ve ayet-i kürsi gibi ayetlerin her bir harfinin binler sevabı vardır ve bu ayın Cuma’larında daha ziyadedir ve Kadir Gecesi otuz bine kadar çıkar. Yani; Kur’an-ı Kerim, Ramazan-ı Şerif’te müminlere milyonlar baki meyveler kazandırır.
Orucun en mükemmeli ise; sadece mideye değil, göze, kulağa, kalbe hatta hayale ve fikre dahi oruç tutturmaktır. Mesela dilini yalandan, gıybetten, kötü söz söylemekten men ederek, Kur’an tilaveti, salavat, istiğfar gibi şeylerle meşgul ettirerek oruç tutturmak; gözü haramlara nazardan uzak tutarak oruç tutturmak; kulağı kötü sözleri işitmekten men etmekle oruç tutturmak gibi…
ORUCUN NEFSİN FİRAVUNLUĞUNU KIRMASI
Nefis, adeta firavun gibi Rabbini tanımak istemez. Açlıktan başka hiçbir ceza nefisteki bu firavunluk hissini kıramaz. Resul-ü Ekrem (sav) nefsin firavunluk damarını kıracak ve onu rablik davasından vazgeçirecek tek ilacın açlık olduğunu şöyle belirtmiştir: “Cenab-ı Hak nefse demiş ki: ”Ben kimim, sen kimsin?” Nefis demiş: ”Ben benim, sen sensin!” azap vermiş, cehenneme atmış, yine sormuş. Nefis yine demiş: ”Ben benim, sen sensin.” Cenab-ı Hak, hangi azabı vermiş ise, nefis enaniyetten vazgeçmemiş. Sonra açlık ile azap vermiş, yani aç bırakmış. Yine sormuş: ”Ben kimim, sen kimsin?” nefis bu defa demiş: “Sen benim Rabb-i Rahimimsin, ben ise senin âciz bir kulunum.”
Sonuç Olarak; bu mübarek rahmet ayına bizi ulaştıran Rabbimize tekrardan hadsiz hamd ü senalar ediyoruz. Ve yine her şeyin anahtarı yanında ve her şeyin dizgini elinde olan Mevla-yı Kerimimiz’den ülkemiz ve İslam Dünyası’nın ‘direniş’ ve ‘diriliş’ kültürünü yaşadığı bu dönemde bizlere yardım ve zaferler ihsan etmesini diliyoruz.
Bu mübarek ayın kıymetini bilenlerden olmak temennisiyle…










































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.