AHMET HÜSREV ÇELİK
İttihad-ı İslam’ın tesis edilebilmesi için her bir bireye düşen sorumluluklar olduğuna, her bir bireyin ihtilafsız şekilde bir arada yaşaması için afaki ve hususen enfüsi dairede yükümlülükleri bulunduğuna, “ittihad’ın tesisi için gerekli rabıta-i vahdet unsurları nelerdir ve bireyin bu unsurlar karşısında konumu nedir?” sorularının bir cevabı olduğuna geçen ayki yazımızda dikkat çekmiştik.
Bu ay İttihad’ın tesisi süreci içerisinde, sürecin parçası olan bir başka hususa dikkat çekerek devam ediyoruz. Ancak öncesinde İttihad-ı İslam’ın salt siyasal, ideolojik yaklaşım değil, halihazırda pek çok konuda ihtilafa düşmüş, hatta şiddete meyletmiş veya maruz kalmış bireylerin, bir arada yaşayabilme kültürünü tekrar elde etme süreci olduğunu vurgulamak gerekmektedir.
Bu birlikte yaşama ve sorunları çözme, başta kendi coğrafyasından başlamak üzere, dünyaya barış ve esenlik getirme sürecinin farklı aşamalarında farklı bireylerin farklı rolleri, etkileri bulunmaktadır.
AVRUPA BİRLİĞİ İYİ İNCELENMELİ
İttihad’ın tesisi her bir bireyin, bir diğeri ile ihtilafa düşmemesinden, eğer ihtilafa düşmüşse ihtilafı gidermesinden başlamaktadır. İhtilafa düşmüş bireyleri, toplumları ve devletleri toparlayacak olan bir çağrı, bireylerden başlamak üzere iki kişinin birlikte hareket etmesini, birbirine düşman olmamasını sağlayacak ortamın oluşmasını sağlayacaktır. Yani İttihad’ın tesisinde bir başka hayati derecede önemli unsur ihtilafı kaldırmak, ittihadı sağlamak amacıyla yapılan çağrılardır.
Yapılacak bir çağrının tarihin akışını değiştirebileceği vakıadır. Bunun en başarılı örneği Avrupa Birliği’dir. Başta 1946 yılında Churchill’in “Ayağa kalk Avrupa (Stand up Europe) Biz Avrupa Birleşik Devletleri yaratmak mecburiyetindeyiz. Niçin bu kudretli kıtanın halklarına daha geniş bir vatanperverlik ve daha geniş bir vatandaşlık verecek olan bir Avrupa Topluluğu mevcut olmasın?...” çağrısı, bunun yanı sıra Eski Milletler Cemiyeti Genel Sekreteri Jean Monnet ve Fransa Dışişleri Bakanı Robert Schuman’ın çağrıları ve bu çağrıların karşılık bulması ile teşekkül etmiş Avrupa Birliği’nin, ağır savaşlar görmüş geçirmiş Avrupa Kıtası’na getirmiş olduğu barış ve refah ortadadır.
İslam dünyasında da İttihad-ı İslam için yapılan çağrılar, ihtilafın ortaya çıkmaya başlaması ile eş zamanlı olarak başlamış, günümüze kadar değişik zamanlarda değişik coğrafyalarda devam ederek günümüze kadar gelmiştir. Bundan yüz sene önce; Bediüzzaman Said-i Nursi’nin Şam’da Camii Emevi’de yüzden fazla ulemanın bulunduğu cemaatin şahsında İslam dünyasına yapmış olduğu ittihad çağrısı, Hasan El Benna’nın 1936 yılında İslam ülkelerinin devlet başkanlarına bir araya gelmeleri için yazdığı mektup, Nijerya Başbakanı Ahmed Bello’nun 1965 yılındaki çağrısı, 1969 yılında Suudi Arabistan ve Fas Kralları’nın çağrıları ve İslam Konferansı Örgütü’nün (İKÖ) kurulması, Necmettin Erbakan’ın müteaddit defalar yaptığı çağrılar ve D-8 girişimi ve listeyi uzatabileceğimiz daha nice girişimler, çağrılar olmuşlarsa da aynı ses tonunda ve güçte karşılık buldukları söylenemez.
Bütün bu çağrılar, girişimler İttihad-ı İslam’ın hayatını ölmeyecek kadar devam etmesini sağlamış ancak tam ittihad henüz tesis edilememiştir. İttihad’ın tesisi için çağrı yapması gerekenler üzerlerine düşeni yapmışlar, ancak bu çağrıya karşılık vermesi gerekenler aynı ses tonunda karşılık vermemişler veya verememişlerdir.
ERDOĞAN’IN ÇAĞRISI
Tekrar ifade etmek gerekir ki bu çağrıların bir kısmı sosyal tabanlı, bir kısmı siyasal eksenli, bir kısmı da hem siyasal hem sosyal merkezli olmuştur. Yüz yılı aşkın süredir, değişik coğrafyalarda değişik zaman dilimlerinde farklı kişilerce tekrar tekrar İslam dünyasının bireylerine ve liderlerine yapılan bu teklifler, çağrılar, tekrar tekrar “bir fırsat,” “bir şans daha” sunmuş ve sunmaktadır.
Şimdi İslam Dünyası’nın karşısında yeni bir fırsat, yeni bir teklif, yeni bir çağrı daha bulunmaktadır.
Tayyip Erdoğan’ın, İslam Dünyası’nın bütün şehirlerine sık sık meydanlardan gönderdiği selamlar ve halklarına yaptığı “…Ey Şii kardeşim Bağdat'ta camiyi bombaladığında kimi sevindiriyorsun, Ey Sünni kardeşim Kerbela anmalarına bomba koyduğunda kimi sevindirdiğini hiç düşündünüz mü?” şeklindeki çağrılar önemlidir.
Halklarının ekserisi Müslüman olmasına bağlı olarak İslami hassasiyetleri bulunan, siyasi bir rejime bağlı olmaksızın İslam ülkesi olarak nitelendirilebilecek ülkeler de dahil olmak üzere; İslam ülkeleri liderlerine, İslam İşbiriliği Teşkilatı toplantılarında “Yaptıklarımızdan olduğu kadar yapabilecekken yapmadıklarımızdan da er ya da geç hesaba çekileceğiz” “Sorunlarımızı bu meclis içinde çözmeliyiz" “Tarihte kurduğumuz barışı bir ve beraber olursak yeniden kurabiliriz.” “Aramızdaki tüm farklılıkların bir kenara bırakarak, ortak çözümün masaya yatırılması gereken bir dönemi yaşıyoruz” “Sorunlarımızı birlikte çözmek için yeterli akla ve birikime sahibiz. Tarihte kurduğumuz o nice medeniyetleri birlikte olursak yine kurarız. Bizim konuşmak için aracılara, tercümanlara ihtiyacımız yok. Biz aynı kıbleye dönen aynı dili konuşan insanlarız” ve “Dünya beşten büyüktür” vb. gibi yaptığı çağrıların her birisi büyük ve önemli çağrılardır.
İSLAM DÜNYASI’NIN İMTİHANI
Öncelikle bu çağrıların iç politik tartışmaların, güncel siyasi hadiselerin dışında ele alınması, değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu çağrılar önce Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ve sonra Cumhurbaşkanı’nın, uluslar arası alanda pek çok ülke liderine yaptığı iç politikayı aşan ifadelerdir. Şu hususu not olarak ifade etmek gerekir ki bu yazıda, konuya iç politikayı karıştırmayan ve karışmayan bir çerçevede kalmaya özen gösterilmiştir. Konuya dönecek olursak Erdoğan’ın çağrıları hem toplumsal tabana, hem siyasal üst yapıya eş zamanlı olarak yapılan bir çağrıdır. Bu çağrı sahibinin herhangi bir kişi olmaması, uluslar arası alanda ön plana çıkmış, İslam dünyasında saygınlığı bulunan ve ülkesi içerisinde tek başına ciddi bir rey desteği bulunan, Başbakanlık yapmış ve Cumhurbaşkanı olan bir birey olması, çağrının önem derecesini göstermektedir. Şimdi İslam Dünyası’nın önüne, toplumsal ve siyasal alanda, bölgesel ve küresel barışı temin etmek için bir fırsat daha sunulmuştur. Bir çağrı daha yapılmıştır. Bu çağrı toplumsal alt yapıda karşılık bulursa üst yapıyı da ittifaka, ittihada ve barışa zorlayabilir. Üst yapıda karşılık bulursa alt yapıya huzuru daha çabuk getirir. Bu çağrı yukarıda bahsettiğimiz daha önceki yıllarda yapılan çağrıların bu güne taşıdığı beslediği, olgunlaştırdığı, büyüttüğü bir çağrı, bir fırsat olarak İslam Dünyası’nın huzuruna bir kez daha gelmiştir.
Şimdi aynı ses tonu ile en az bir karşılık daha beklemektedir. Bu çağrı bir kere daha yapılmıştır ve daha önce yapılan çağrılar gibi tarihe not düşülmüştür.
Tayyip Erdoğan’ın bu çağrıları, Avrupa Birliği’nin yolunu açan Churchill’in çağrısından daha az önemli ve daha az kuvvetli değildir.
İttihad ve kardeşçe yaşamak için bir kez daha yapılmış olan bu tarihi çağrı, bu tarihin akışını değiştirecek teklif, İslam ülkelerinin liderleri başta olmak üzere, kendisini İslam dünyasının bir parçası gören her bir bireyin ses vermesini beklemektedir.
Ses ver Dünya…!!!






























.jpg)



Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.