Ayasofya, Cumhuriyet’in kurulmasından sonra müze haline dönüştürülen ve bu zamana kadar geçen süreçte, sürekli olarak dikkatleri üzerinde tutan sembol bir yapıdır. Hıristiyan bir şehrin Müslümanlaşmasını ifade eden ve İstanbul’un fethine ayrı bir anlam katan kutsal mekan Ayasofya. Yüzde doksanının Müslüman olduğu söylenen bir ülkede İslamcı olmakla itham edilen bir partinin uzun sayılabilecek tek parti iktidarında bile hala müze.
Geniş bir coğrafyada barış ve adalet üzere hüküm sürmüş bir imparatorluğun çöküşünü anlatır Ayasofya’nın müze olması. Ayasofya, Türkiye için her ne kadar bağımsız bir devlet olsa da bu bağımsızlığa gölge düşüren bir yapı niteliğini taşır. Ayasofya’da ezan seslerine hasret bir millet ve bu kutsal mekanda namaz kılınması için büyük gayretler sarf eden kahraman ecdad. Ayasofya’nın cami olması Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tam bağımsızlığının en büyük nişanesi olacaktır. Ayasofya cami olmadan İstanbul güdük kalacaktır, tam bağımsızlık kavramı tam olarak üzerimize oturmayacaktır.
Doğu’nun Cehaleti Batı’nın Adaleti
Bugün İslam ülkelerinin ihtilafı, İslam coğrafyalarında Batı’nın adaletinin hüküm sürmesini beraberinde getirmektedir. Batının adaleti ise; Fransa’da ölen insanlar için dünyayı ayağa kaldırmak, Suriye’de ölen insanlar için kılını kıpırdatmamaktan ibarettir. Doğunun cehaletinin sonucudur batının adaleti. Batının adalet terazisi İslam coğrafyasına adalet getirmekten uzaktır. İslam ülkeleri kendi iç mekanizmalarını oluşturarak adaleti tesis etme yolunda ilerlemek zorundadır. Cahilce ihtilaflara düşenlere ve sinsice mezhep ayrımı yapanlara artık müsaade edilmemelidir.
Osmanlı’nın Ayak Sesleri
Alaylı Erdoğan’dan, mektepli Davutoğlu’na kurumsallaşan Türkiye’de geçtiğimiz 13 yıllık süreç, köhnemiş ve bozulmaya yüz tutmuş bir medeniyetin yeniden sağlam ve istikrarlı bir yapıya dönüşmesi için zemin hazırlama dönemi olmuştur. Aynı zamanda statükonun, milletten uzak kalmış ve devlet içinde çöreklenmiş kadroların tasfiye süreci olmuştur bu 13 yıllık süreç. Yine bugün Türkiye, etrafındaki olaylara insan odaklı yaklaşarak ülkesine sığınanlara etnik, dinsel ve mezhepsel bir ayrım gözetmeden her türlü yardımı yaparak örnek ülke olmaktadır. Ortadoğu’dan Afrika’ya, Balkanlar’dan Asya’ya birçok bölgede yardıma muhtaçlara yardım etmektedir. Bu sürdürdüğü tek taraflı çıkar ilişkisine dayanmayan dış politika, geçmişte gururla anılan bir miras bırakan imparatorluğun ayak sesleridir.
Savunmadan Taaruza Geçme Vakti
Ve yine bugün Türkiye, sözde Ermeni soykırımı iddiaları ile tüm dünya tarafından kıskaca alınmak istenmektedir. Niçin? Dirildiği için, İslam ülkeleri içinde ayakta ve onurlu durabilen tek ülke olduğu için. Dünyanın neresinde olursa olsun zulme dur dediği için.
Darbeler karşısında takındığı ilkesel tavrından taviz vermediği için.
Hal böyleyken Ayasofya’nın ibadete açılması, başta Papa’ya, Ermeni Diasporası’na, Almanya’ya ve avanelerine en güzel, hakikatli ve isabetli bir cevap olacaktır. Tüm bu baskılar karşısında dirilişin, ilerleyişin ve haklı mücadelesinden vazgeçmeyeceğinin silinmez bir ifadesi olacaktır. Bu ifade ediş, tabir-i caizse Türkiye düşmanlarını “ters köşe” yapacaktır. Hep aynı terane ile Türkiye’nin enerjisini düşürmek isteyenler hiç ummadıkları bir yerden tokat gibi bir cevap almış olacaklardır. Bunun için 29 Mayıs günü biçilmiş kaftan. Diyoruz ki; 29 Mayıs günü Ayasofya ibadete açılsın. İstanbul’un yeniden fethi müjdelensin. 29 Mayıs 1453 hakkıyla hatırlansın. Türkiye’de seçimler öncesi kaos çıkarma peşinde olanlar bu fetih ile bozguna uğrasın.
Sünni Açılımı
Ve yine bugün bu ülkede Kürt açılımı, Alevi açılımı, Ermeni açılımı gibi nice açılımlar yapıldı. Geçmişte azınlık olduğu için veya aşırı milliyetçilik damarıyla hatalar yapılan kesimlere karşı birçok yenilikler yapıldı. Ancak Sünni açılımı hakkıyla yapılamadı. Senelerce dinlerini yaşayabilmeleri kısıtlanan Sünniler, devlete zarar veren kargaşaya sebep olacak bir mücadeleye asla girişmedi. Sabretti, kendi dairesinde kendini savundu, kimi zaman zulme uğradı, kimi zaman dışlandı ancak ihanete asla başvurmadı. Dinleri için kutsal olan başörtüsü yasaklandı ve daha niceleri. Evet, ne dersiniz? Artık hakikatli bir Sünni açılımı zamanı gelmedi mi? Geldi de, geçiyor bile.
Ayasofya’yı İbadete Açan Bu Milletin İkinci
Fatih’i Olur
İslam coğrafyasına baktığımızda Doğu Türkistan’ın, Bangladeş’in, Mısır’ın, Suriye’nin, Irak’ın, Yemen’in, Keşmir’in, Filistin’in yaşadığı acılar, çektiği sıkıntılar ortada. Tabi ki ayrı öneme sahip Kudüs’ün de İsrail baskıları altında olduğunu unutmayalım. Kudüs’ü fetheden Selahaddin Eyyubi, İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmet Han. Dün Kudüs’ün korunmasının yolu İstanbul’dan geçiyordu bugün de öyle. Diğer İslam coğrafyalarında yaşanan zulümlerin son bulması da bu şehirlerin hürriyetine bakıyor. Bugün İstanbul’un gerçekten fethedilmiş olmasının anlamı ise Ayasofya’nın ibadete açılmasından geçiyor.
Ayasofya ibadete açılsın Kudüs’ün özgürlüğünü, Kahire’nin dostluğunu daha net görürüz inşallah. En yakın zamanda milyon kişiyi bulan bir cemaatle, Sultanahmet meydanının da dolup taştığı bir ortamda, Ayasofya Camisinde namaz kılabilmek duasıyla..
29 Mayıs günü Ayasofya ibadete açılsın diyoruz. Ve buna vesile olanlar adlarını tarihe İstanbul’un İkinci Fatih’i olarak yazdırsın.
Hayır duaları eksik olmasın..












Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.