Gazetede ilan edilen darbe: Çırağan vakası

Osmanlı Devleti’nde isyân, bir yeniçeri geleneğidir. 1826’da Yeniçeri Ocağı kaldırılınca devlet, farklı darbe şekilleriyle karşılaştı. 20 Mayıs 1878’de yapılan Çırağan Baskını bunlardan birisidir.

Hazırlayan Kerime Yıldız

2. Ab­dül­ha­mid Han dev­rin­de, ile­ri ge­len­le­rin ka­tıl­dı­ğı bir Yıl­dız if­tâ­rın­da, lez­zet­li sa­la­ta­nın na­sıl ya­pı­la­ca­ğı ko­nu­şu­lur­ken bi­ri­si şöy­le de­di:

Ya­ğı­nı, cö­mert bi­ri­si; sir­ke­si­ni, pin­ti bi­ri­si koy­ma­lı. Bir de­li de ka­rış­tır­ma­lı.

Bu­nu du­yan Ebuz­zi­yâ Tev­fik sö­ze ka­rış­tı: 

O hal­de zey­tin­ya­ğı­nı, Şev­ket­me­âb Efen­di­mi­ze; sir­ke­si­ni de Sad­ra­zam Haz­ret­le­ri­ne koy­dur­ma­lı. Çı­ra­ğan Sa­ra­yı­’na da gön­de­rip ka­rış­tırt­ma­lı­dır. 

La­ti­fe ko­nu­su olan Çı­ra­ğan Sa­ra­yı, 20 Ma­yıs 1878’de bir sa­ray dar­be­si­ne sah­ne ol­muş ve dev­rik 5. Mu­ra­d’­ı öle­ne ka­dar mi­sâ­fir et­miş­ti. Sul­tan, bir ta­kım psi­ko­lo­jik so­run­la­rın­dan do­la­yı “de­li” ola­rak bi­li­ni­yor­du.  

KA­RI­ŞIK BİR P­Dİ­ŞÂH

33. Os­man­lı pâ­di­şâ­hı olan 5. Mu­rad, Ab­dül­me­cid Ha­n’­ın bü­yük oğ­lu­dur. Es­ki Çı­ra­ğan Sa­ra­yı­’n­da doğ­du. Sul­tan Ab­dül­me­cid'in ilk oğ­lu ol­ma­sı ne­de­niy­le, eği­ti­mi­ne ve öğ­re­ti­mi­ne i’­ti­nâ gös­te­ril­di. Ve­li­aht­lık dö­ne­min­de Kur­ba­ğa­lı­de­re Köş­kü­’n­de ra­hat bir ya­şam sür­dü. Mü­zik­le uğ­raş­tı. Pek çok bes­te yap­tı. Tah­ta çık­ma­dan ön­ce, am­ca­sı Ab­dü­la­ziz Han­la yap­tı­ğı Av­ru­pa se­ya­ha­tin­de, Gal­ler Pren­si ile ya­kın iliş­ki­ler kur­du. Dış­ta ol­du­ğu gi­bi iç­te de am­ca­sı­nı za­man za­man çok ra­hat­sız eden “ka­rı­şık” si­yâ­sî mü­nâ­se­bet­ler kur­du. Mit­had Pa­şa, Zi­yâ Pa­şa ve Nâ­mık Ke­mal bey­ler gi­bi hür­ri­yet­çi­le­rin te­si­ri al­tın­da kal­dı.

Nİ­ÇİN RA­HAT­SIZ­LAN­DI?

5. Mu­rad, am­ca­sı­nın tah­tan in­di­ri­lip ken­di­si­nin ge­çe­ce­ği­ni bi­li­yor­du. Yal­nız, sal­ta­nat dar­be­si­nin ka­rar­laş­tı­rı­lan gün­den bir gün ön­ce ve kan­lı ya­pıl­ma­sı, Şeh­zâ­de Mu­ra­d’­ı çok kor­kut­tu; ak­lî so­run­lar ya­şa­dı. İyi­le­şe­me­yin­ce, cü­lû­su tâ­ri­hi olan 30 Ma­yıs 1876′dan 3 ay son­ra,  31 ağus­tos 1876′da taht­tan in­di­ril­di. Ye­ri­ne, kar­de­şi II. Ab­dül­ha­mid Han geç­ti. Bun­dan son­ra V. Mu­rad, âi­le­si ile bir­lik­te, öle­ne ka­dar ken­di­si­ne ay­rı­lan Çı­ra­ğan Sa­ra­yı­’n­da göz hap­sin­de ya­şa­dı. Be­ra­be­rin­de­ki­ler “Çı­ra­ğan­lı­lar” ola­rak anıl­dı.

TED­BİR­Lİ HÜKÜMDAR

2. Ab­dül­ha­mid Han, Os­man­lı Dev­le­ti­’nin çö­küş dö­ne­min­de tah­ta çık­tı. Dış ve iç düş­man­la­ra kar­şı sı­kı ted­bir­ler al­dı. Am­ca­sı Ab­dü­la­ziz Ha­n’­ın na­sıl öl­dü­rül­dü­ğü­nü unut­ma­dı. Ay­nı âkı­be­te uğ­ra­ma­mak için bir ha­fi­ye teş­ki­lâ­tı kur­du. Bu sâ­ye­de, ken­di­si­ne kar­şı ta­sar­lan­mış pek çok sui­kas­te en­gel ol­du. Bu sui­kast­ler­den bir kıs­mı, hâ­in emel­le­ri­ne en­gel ol­du­ğu Er­me­ni, Bul­gar, Rus çe­te­ci­le­ri ta­ra­fın­dan ha­zır­lan­dı. Bir kıs­mı ise V. Mu­rad ya da Re­şad Efen­di gi­bi şeh­zâ­de­le­ri ba­şa ge­çir­mek için ta­sar­lan­dı. Çı­ra­ğan Bas­kı­nı, 5. Mu­ra­d’­ı ye­ni­den tah­ta ge­çir­mek için ya­pıl­dı.

BİR HALK ÇO­CU­ĞU: ALİ SU­Vİ

Gü­nü­müz olay­la­rı­nı tam an­la­ya­bil­mek için 19. yüz­yıl  tâ­ri­hi­ni  ve  dö­ne­min ba­tı­cı ay­dın­la­rı­nı çok iyi ta­nı­mak şart­tır. Os­man­lı Dev­le­ti'ni yık­ma­ya ahd et­miş olan Hris­ti­yan âle­mi, Ce­mil Me­riç'in de­yi­mi ile "tâ­ciz­ci­si­ne âşık ap­tal kız" du­ru­mun­da­ki bu ay­dın­la­rı, çok us­ta­ca kul­lan­dı. Ki­mi­si, bu­nu, bü­yük bir zevk­le ya­par­ken; ki­mi­si,  kul­la­nıl­dı­ğı­nın far­kın­da bi­le de­ğil­di. 

İş­te bun­lar­dan bi­ri­si olan Ali Suâ­vi, Tan­zi­mat Fer­ma­nı ile ay­nı yıl­da doğ­du. Şah­si­ye­ti­nin olu­şu­mu açı­sın­dan ta­lih­siz bir dö­nem­de dün­ya­ya gel­di. Dö­ne­min ay­dın­la­rı­nın ter­si­ne, ha­vas­dan de­ğil, avam­dan­dı. İs­tan­bu­l’­a yer­leş­miş Çan­kı­rı­lı bir ai­le­den çı­kıp ken­di ken­di­si­ni ye­tiş­tir­di.  An­cak, bu­nun ezik­li­ği­ni, dai­ma his­set­ti. Çok genç yaş­ta hac­ca git­ti. Tam bir tah­sil gör­me­di­ği hal­de, bir ara, mu­had­dis ola­rak bi­le ta­nın­dı. Câ­mi­ler­de, va­az­lar ver­di. Bir çok bi­lim da­lı ile meş­gûl ol­muş  bir an­sik­lo­pe­dist­ti.  Çok ze­kiy­di. An­cak, ka­fa­sı çok ka­rı­şık­tı. Bir yan­dan İs­lâm it­ti­hâd­çı­sı, bir yan­dan­Türk­çü, bir yan­dan da la­ik­lik sa­vu­nu­cu­suy­du. Ger­çi fi­kir­le­rin­de, ken­di­si­ne bir sü­re pa­ra des­te­ği ve­ren ve Mı­sır Hi­div­li­ği me­se­le­sin­den do­la­yı  pâ­di­şâ­ha ve dev­le­te düş­man olan Mus­ta­fa Fâ­zıl Pa­şa'nın te­si­ri çok­tu. 

SA­RIK­LI İH­Tİ­LÂL­Cİ

Ali Suâ­vi, hi­lâ­fe­te kar­şıy­dı. Bir sü­re, meş­rû­tî sis­te­mi sa­vun­du; son­ra vaz­geç­ti. Ön­ce, na­maz su­re­le­ri­nin Türk­çe oku­na­bi­le­ce­ği­ni söy­le­di. Son­ra, bu­nun, İs­lâm bir­li­ği­ni bo­za­ca­ğı­nı ifâ­de et­ti. Dev­ri­ne gö­re çok uç bir fi­kir sa­yı­la­cak olan la­tin harf­le­ri­nin ka­bul edil­me­si­ni da­hi tek­lif et­ti. Bun­da, hem ka­fa­sı­nın ka­rı­şık ol­ma­sı­nın te­si­ri var­dı hem de Nas­red­din Ho­ca'nın de­yi­miy­le, ipin ucu­nun bi­ri­le­ri­nin elin­de ol­ma­sı­nın. “Hür­ri­yet “ di­ye di­ye İn­gi­liz ve Fran­sız­la­r’­ın esi­ri ol­ma­nın ta­lih­siz­li­ği­dir bu.  

Er­me­ni Fi­lip Efen­di'nin çı­kar­dı­ğı Muh­bir'in baş ya­za­rıy­dı. Ya­zı­la­rın­dan do­la­yı ga­ze­te ka­pa­tı­lıp sür­gün edi­lin­ce Av­ru­pa­’ya kaç­tı. Muh­te­lif şe­hir­ler­de, ga­ze­te çı­kar­dı; ya­zı­lar yaz­dı. Av­ru­pa­’da bi­le sa­rı­ğı­nı çı­kar­ma­dı­ğı için “sa­rık­lı ih­ti­lâl­ci” ola­rak anıl­dı. Bu ara­da, bir İn­gi­liz ile ev­len­di. Ab­dül­ha­mid Han tah­ta çı­kın­ca, mem­le­ke­te dön­dü. 

ÇI­RA­ĞAN VA­KA­SI

20 Ma­yı­s’­da iç­le­rin­de Fi­li­be­li Ah­med Pa­şa'nın da bu­lun­du­ğu bir­kaç yüz ki­şi­lik Fi­li­be­li mu­hâ­cir, Çı­ra­ğan Sa­ra­yı ya­kı­nın­da­ki Me­ci­di­ye Câ­mi­i önün­de top­lan­dı. Ali Sua­vi ise adam­la­rıy­la Kuz­gun­cuk'tan mav­na­la­ra bi­ne­rek Çı­ra­ğan Sa­ra­yı rıh­tı­mı­na gel­di. Hep be­râ­ber sa­ra­yı ba­sıp mu­hâ­fız­la­rı et­ki­siz ha­le ge­tir­di­ler. Ali Sua­vi V. Mu­rad'ı dâ­ire­sin­de bu­lup ken­di­si­ni ye­ni­den hü­küm­dar yap­mak için gel­di­ği­ni bil­dir­di ve aşa­ğı in­dir­di. Ha­be­ri alan Be­şik­taş Ka­ra­ko­lu Mu­hâ­fı­zı Ha­san Ağa, Çı­ra­ğa­n’­a ye­ti­şip Ali Su­âvi’­nin ka­fa­sı­na vur­du­ğu so­pa dar­be­si ile dar­be­yi bi­tir­di. Sa­rık­lı ih­ti­lâl­ci ora­da öl­dü. Adam­la­rı­nın bir kıs­mı ölür­ken bir kıs­mı tes­lim ol­du. Hâ­di­se­den son­ra, Ali Sua­vi'nin ka­rı­sı ev­de­ki ev­râ­kı ya­kıp ken­di­si­ni bek­le­yen ge­mi ile kaç­tı. Bu da gös­te­ri­yor ki Ali Su­âvi’­nin ev­li­li­ği sı­ra­dan bir ev­li­lik de­ğil­di.

HÜR­Rİ­YET KAH­RA­MA­NI MI İK­BÂL AR­SI­ZI MI?

Ab­dül­ha­mid Han dev­rin­de,  pâ­di­şâh ve dev­let düş­man­lı­ğı öy­le mer­te­be­le­re ulaş­tı ki bâ­zı ay­dın­lar ihâ­net­le­ri kar­şı­lı­ğın­da ya­ban­cı dev­let­ler­den tal­tif bek­ler hâ­le gel­di. Sul­tan, bun­la­rı, el­le­rin mas­ka­ra­sı ol­ma­sın­lar di­ye tâ­kip et­ti­rir; na­fa­ka­la­rı­nı te­min eder­di. Bâ­zen de “sus pa­yı” ma­kam ve­rir­di. Yâ­ni, ik­bâ­le do­yu­rur­du. İk­bâl ka­za­nan­lar, pâ­di­şâh ta­raf­ta­rı; kay­be­den­ler, düş­ma­nı olur­du. İş­te Ali Suâ­vi de bun­lar­dan bi­ri­siy­di. “Mem­le­ke­ti kur­tar­mak” için Çı­ra­ğan Sa­ra­yı­’nı bas­ma­sın­dan ye­di ay ev­vel, Ga­la­ta­sa­ray Sul­tâ­nî­si Mü­dür­lü­ğü­’n­den alın­dı. Lâ­yık ol­ma­dı­ğı hâl­de, fit­ne fü­cür yap­ma­sın di­ye tâ­yin edil­di­ği bu ma­kam, kö­tü idâ­re­ci­li­ği yü­zün­den elin­den gi­din­ce, mem­le­ket sev­dâ­sı dep­reş­ti. Ar­sız ye­ni­çe­ri­ler gi­bi sa­ray ba­sıp dar­be yap­ma­ya kalk­tı. Bir odun dar­be­siy­le can ver­di. İb­ret ki ne ib­re­t… 

GA­ZE­TE­DE İLANIYLA DAR­BE

Ali Suâ­vi, 18 Ma­yıs 1878'de,  za­mâ­nı­mız­da,  ga­ze­te kö­şe­le­rin­de dar­be müj­de­ci­li­ği ya­pan bâ­zı ya­zar­la­rın pî­ri sa­yı­la­bi­le­cek bir işe im­zâ at­tı. 19 Ma­yıs tâ­rih­li Ba­si­ret Ga­ze­te­si­’ne şu îlâ­nı ver­di.

“Her­kes ve hep ev­râk-ı ha­vâ­dis (ga­ze­te­ler) hâl-I ha­zı­rın (mev­cut du­ru­mun) teh­li­ke­sin­den bah­set­mek­te­dir­ler. Hakk-ı âci­zâ­nem­de mev­cûd olan em­ni­yet-i am­me­ye meb­ni (ka­mu­nun şah­sı­ma duy­du­ğu gü­ve­ne da­ya­na­rak) söy­le­ye­ce­ğim şe­yi her­ke­sin din­le­ye­ce­ği­ne şüb­hem yok­tur. Müş­ki­lat-ı hâ­zı­ra (için­de bu­lu­nu­lan zor­luk­lar) pek bü­yük­tür, lâ­kin çâ­re­si pek ko­lay­dır. Ya­rın­ki nüs­ha­nız­da bu ça­re­yi kı­sa­cık şerh ve be­yân ede­ce­ğim. Bu­gün bu mek­tu­bum, ya­rın­ki neş­re en­zar-ı umû­mi­ye­yi celb (Ka­mu­nun dik­ka­ti­ni çek­mek) için­dir.” 

Ya­zı­yı oku­yan­lar ve ha­ber alan­lar, Ali Su­âvi’­nin çâ­re­si­ni bek­ler­ken ölüm ha­be­ri­ni al­dı­lar.  

YE­Dİ SE­KİZ HA­SAN PA­ŞA

Çı­ra­ğan Dar­be­si­’ni bas­tı­ran Ha­san Ağa, pâ­di­şâ­hın en çok gü­ven­di­ği in­san­lar­dan­dı. Sul­tan, ki­min kim ol­du­ğu­nun ka­rı­şık ol­du­ğu ve azın­lık­la­rın her ye­re uzan­dı­ğı bir dö­nem­de, tıp­kı Ka­ra­ke­çi­li­ler'den ih­dâs et­ti­ği ma­iy­yet bö­lü­ğü gi­bi, mü­him nok­ta­lar­da­ki em­ni­yet men­sûb­la­rı­nı da yer­li Müs­lü­man Türk­ler'den seç­miş­ti. Ha­san Ağa, bu ba­şa­rı­sın­dan son­ra pa­şa ol­du. İm­zâ­sı, es­ki ye­di se­kiz ra­kam­la­rı­nın yan­ya­na gel­me­si­ne ben­ze­di­ği için Ye­di Se­kiz Ha­san Pa­şa ola­rak anıl­dı.

Sul­ta­nın mu­hâ­lif­le­ri, Ha­san Pa­şa­’nın bu kah­ra­man­lı­ğı­nı göl­ge­le­mek için yıl­lar­ca, câ­hil bir in­san ol­du­ğu için bu şe­kil­de im­zâ at­tı­ğı ve oku­ma yaz­ma bil­me­di­ği if­ti­râ­sın­da bu­lun­du­lar. Hal­bu­ki Ha­san Pa­şa, mek­tep med­re­se gör­müş bir in­san­dı. Pâ­di­şâ­ha ve dev­le­ti­ne bağ­lı ol­mak gi­bi bir su­çu var­dı sâ­de­ce. 

  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Sitemizdeki yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz, kaynak gösterilmeden kullanılamaz.Haber Yazılımı: CM Bilişim